KURSLAR

MİLLİ EDEBİYAT

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ OLUŞUMU Siyasi Durum Batı ülkelerinin gelişmeleri zayıflayan Osmanlı devleti üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin bu durumunu düzeltmek için padişahlar çalışma yapsalar da kötü gidişe dur diyemiyorlardı. Tanzimat ile başlayan yenileşme hareketleri, gelenekçiler ile yenlikçiler arasında çatışmaya sebep olmuştur. II. Abdülhamit yönetimi sürerken bazı aydınlar, bu yönetime son vererek meşrutiyeti yeniden uygulamak ve devletin çıkarlarını göstererek Batı’nın "Şark Sorunu” (Doğu Sorunu) adını verdiği duruma son vermek için 1889’da Selanik’te "İttihat ve Terakki Cemiyeti”ni kurdular. İttihatçılar, Rumelili subayların da desteğiyle 1908’de Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağladılar. Yıllardır sıkı bir yönetim altında olan sanatçıları düşünürler ve basın çevreleri büyük coşkuyla istekleri gerçekleştirmek için çalıştılar. Ancak bu durum gelenekçilerin tepkisine neden oldu. Bu dönemdeki Trablusgarp, Balkan, 1. Dünya Savaşı, Arnavutluk Ayaklanması devleti yeni çıkmazlara itti. Bu çıkmazlar aydınların bazı çıkar yollar denemelerine sebep oldu. Bazı akımlar bu dönemde varlık gösterdi. OSMANLICILIK Osmanlıcılık, devlet içindeki ulusları Osmanlılık ruhu içinde birleştirmeyi amaçlar. Bu amaçla devletin bütünlüğünü korumak için dil, din, ırk farkı gözetilmemeli, herkes aynı hak ve yetkilere sahip olmalıdır. II. Meşrutiyet’in ilk yarısına hâkim olan bu düşünce, Balkan Savaşı’nın kaybedilmesi ile geçerliliğini kaybetmiş ve yerini Türkçülük düşüncesine bırakmıştır. İSLAMCILIK Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü korumak amacıyla 19. yüzyılın ikinci yarısında önem kazanan bir düşünce akımıdır. Önce siyasi düşünce olarak ortaya çıkmış, sonra edebiyat ve düşünürler tarafından savunulmuştur. Amacı; farklı ırklardan Müslümanları birleştirip kalkındırmak, Hıristiyan dünyasının karşısında bir denge unsuru haline getirmektir. Aynı zamanda Balkanlar’daki Müslüman unsurların devletten kopmasını önlemek amacını taşır. Bu akım II. Abdülhamit tarafından desteklenmiştir. 1908’den sonra daha da gelişmiştir. Bu akıma göre toplumun temel direği dindir. Din ile millet birdir. Bütün Müslümanların halifenin etrafında birleşmesi gerekir. Batı taklitçiliğine karşı çıkmışlardır. Yayınları: Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşât, Mekatip, İslami Sanatçılar ve Düşünürler: Mehmet Akif Ersoy, M. Şemsettin Günaltay, Sait Halim Paşa, Cevdet Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Hacı Zihni Efendi, Eşref Edip… BATICILIK Tanzimat ile birlikte devleti korumak ve modernleştirmek yolunda ortaya çıkan fikir akımlarından biri de "batıcılık”tır. Kaynağını Tanzimat hatta ondan önceki ıslahat hareketlerinden alır. Bu hareketlerin ilk önderleri padişahlar ve sadrazamlardır. Tanzimat döneminde Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa edebiyat aracılığıyla Batı’nın kültürel gelişimi devlete yansıtmada öncülük etmişlerdir. I. Meşrutiyetten sonra Batılılaşmanın önderleri yönetim kadrosunun dışında bulunan Jön Türklerdir. Bunlar devletin ancak Batılılaşarak kurtulabileceğini savunurlar. Yayınları: İçtihad Sanatçılar ve Düşünürler: Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Tevfik Fikret, Celal Nuri. TÜRKÇÜLÜK Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojilerinin uygulamam alanı bulamadığı bir zamanda devleti kurtarma adına ortaya çıkmıştır. Bu düşünce akımın göre devlet ancak dili, dini, soyu ve ülküsü Türk olan bir topluma dayanarak ayakta durabilir. Türkçülük, dil, tarih, edebiyat alanlarındaki çalışmalarla, yani bir kültür hareketi olarak başlamış zamanla siyasi bir nitelik kazanmıştır. İlk çalışmalar Tanzimat döneminde başlamıştır. Ahmet Vekif Paşa’nın Ali Suavi’nin Ahmet Cevdet Paşa’nın ve Şemsettin Sami’nin Türkçülük alanında çalışmaları vardır. 1897 yılındaki Yunan Harbi sırasında M. Emin Yurdakul’un "Cenge Giderken” şiirinde dillendirdiği "Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur.” mısrası Türkçülük akımının sloganı olmuştur. Dernekler: İlk dernek 1908’de kurulan 1911’de kendi adıyla bir dergi yayınlayan Türk Derneği. Daha sonra bu dernek Türk Yurdu adını alır. Ahmet Hikmet, Yusuf Akçura, Ağaoğlu Ahmet bu derneğin kurucularıdır. 12 Mart 1912’de tıbbiyeli gençler bir araya gelerek "Türk Ocağı”nı kurarlar. 1913’te "Halka Doğru” dergisini çıkarırlar. Bunların yanında "Yeni Mecmua, Türk Sözü, Milli Tetebbular Mecmuası” gibi dergiler çıkarırlar. Yayınlar: Türk Derneği (Türk Yurdu), Halka Doğru, Yeni Mecmua, Türk Sözü, Milli Tetebbular Mecmuası GENÇ KALEMLER Ali Canip ile Ömer Seyfettin tarafından çıkarılan "Genç Kalemler” dergisi ile milliyetçilik edebiyatta da başlamış olur. Dergide ilk defa Milli Edebiyat Kavramı kullanılır. Milli bir edebiyat oluşturulması için önce dilin millileştirilmesi gerektiğinden Yeni Lisan anlayışı ortaya atılır. Bu anlayışta konuşma dili ile yazı dili birbirine yaklaştırılmaya çalışılmıştır. Bu hareket özellikle Ziya Gökalp’la büyük hız kazanmış ve gelişme göstermiştir. 11 Nisan 1911’de çıkan "Genç Kalemler” dergisinin başmakalesi "Yeni Lisan” başlığı taşır. Ziya Gökalp, Türkçülük akımını ilk defa sosyolojik bir metotla incelenmiş ve bir sistem haline getirmiştir. Türkçülük akımının felsefi ait yapısını oluşturmuş, milliyetçilik ile ırkçılığı birbirinden ayırt etmiştir. Türkçülük Akımının İçinde Yer Alanlar Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Hamdullah Suphi. Bu akımın edebiyata yansımasıyla dilde sadeleşme başlamış, Yeni Lisan hareketiyle de Türkçeyi ve kurallarını esas alan bir dil anlayışı başlamıştır. Ayrıca hece-aruz tartışmasında Mehmet Emin’le birlikte, Ziya Gökalp’ın etkisiyle genç şiarlar heceye dönmüştür. Aslında bu ve benzer düşünceler daha önce de ortaya konulmuştur fakat uygulanmamıştır. Genç Kalemler’in farkı söylediklerini uygulamaları olmuştur. Yeni Lisan Hareketi ile konuşma dili edebi dilin yerini tamamen almıştır. Milli Edebiyat Akımının Özellikleri 1911 yılında Selanik’te çıkan "Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in "Yeni Lisan” adlı makalesinin yayımlanmasıyla "Milli Edebiyat” akımı başlar. Milli edebiyat hareketi öncelikle bir dil hareketidir. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesiyle işe başlarlar. Sade Türkçenin bir dava olarak ele alınması ilk kez bu dergide ortaya konmuştur. "Milli Edebiyat” terimi de ilk kez bu dergide kullanılmıştır. Amaçları: 1. Dil sade olmalıdır. 2. Ulusal kaynaklara ve yurt sorunlarına eğilmek gerekir. 3. Şiirde yalnız hece vezni kullanılmalıdır. Genel Özellikleri 1. Şiirde daha çok bireysel konulara yönelen dönem sanatçıları, roman ve öyküde sosyal meselelere yönelmişlerdir. Milliyetçilik düşüncesi, Kurtuluş Savaşı gibi konuları ele almışlardır. Konuların İstanbul dışına çıkması en belirgin özelliklerdendir. 2. İstanbul halkının günlük konuşama dili esas alınmıştır. Arapça ve Farsça sözcükleri Türkçede söylendiği gibi yazmayı tercih etmişlerdir. 3. "Aşk” bu dönem roman ve hikâyesinin en önemli teması olarak dikkat çeker. Bu eserlerde dil günlük konuşma dilidir. 4. Milli edebiyat ile birlikte yeni ve halka dönük, halk diline önem veren yeni bir edebiyat akımı doğmuştur. 5. Milli Edebiyat Akımı Türk edebiyatında Toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden bir edebiyat akımdır. 6. Milli Edebiyatçılar, dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler belirledikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların Türk halkının hayata yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. 7. "Hikâye, roman tiyatro konularını, kahramanlarını yerli hayattan almalıdır.” İlkesini benimsediler. 8. Türkiye’de cumhuriyet ilan edilirken Milli Edebiyat temsilcilerinin büyük çabalarıyla konuma dili edebiyat dili olarak yaygınlaşmıştır. MİLLİ EDEBİYAT ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ Bu dönem şiirlerinde yalın ve anlaşılır bir dil kullanılmış. Hece ölçüsü benimsenmiştir. Dönem şairleri halk şiiri nazım şekillerinden faydalanmıştır. Şiirde doğa ve yurt güzelliklerinin yanında kahramanlık ve vatan sevgisi gibi temalarda işlenmiştir. Bu dönemin en önemli şiir topluluğu olan Beş Hececiler şiirde önemli bir çıkış yapmıştır. Milli edebiyat döneminde halka doğru ilkesi gereğince ulusal kaynaklara dönülmüştür... Konu seçiminde yerlilik esas alınmıştır. MİLLİ EDEBİYAT ROMAN VE ÖYKÜSÜ Tanzimat ve Servet-i Fünûn döneminde İstanbul'un dışında hemen hemen hiç çıkmayan roman ve hikâye bu dönemde Anadolu'ya da açılmıştır. Bu dönem roman ve hikâyecileri eserlerinde yurt sorunlarını gözleme dayalı olarak anlatmıştır. Yakup Kadri ile Refik Halit'in Milli Edebiyata katılması ile bu dönemin hikâye ve romanı daha da güçlenmiştir. Roman ve hikâyenin teknik bakımdan son derece geliştiği bu dönemde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Yakup Kadiri, Refik Halit, Halide Edip ve Reşat Nuri'nin öncülüğünde " Memleket edebiyatı” çığırı açılmıştır. Eserlerde kahramanlık, vatan sevgisi, aşk ve Kurtuluş Savaşının zorlukları anlatılmıştır... MİLLİ EDEBİYAT’TA TİYATRO Mili Edebiyat Döneminde tiyatro yeniden canlandı. Darülbedayi tiyatro ve müzik bölümleri ile eğitim vermeye başladı. Burada oynanan eserlerin çoğu vodvil, hafif komedi ve manzum dramdı. Oyunlar zayıf teknikli olmasına rağmen dil ve üslup bakımından başarılıdır. MİLLİ EDEBİYAT’TA EDEBİYAT TARİHİ Bu alandaki verimli çalışmalar bu dönemde Fuat Köprülü tarafından yapıldı. Fuat Köprülü Türk edebiyatını şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlar çağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün haline ele aldı.

TANZİMAT EDEBİYATI

TANZİMAT EDEBİYATI (1860–1896 )

Türk Edebiyatı, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yönünü Batı’ya doğru çevirir, İslam kültürü etkisinde gelişen Divan edebiyatından uzaklaşır. Devlet ve toplum hayatındaki değişiklikler bir süre sonra edebiyata da yansır; Batı kültürüyle yetişen yeni kuşaklar, eski edebiyatın yeni hayatı anlatmaya elverişsiz olduğunu öne sürerler ve Batı edebiyatlarını örnek alan bir dönemi başlatırlar. 1839’da Tanzimat, 1856’da Islahat Fermanı’nın ilan edilmesiyle Osmanlı İmparatorluğu her alanda Batı’ya yöneldiğini resmen açıklamış oluyordu. Yeni bir uygarlığa adım atan yetkililer bu uygarlığı özümsemenin ve yaymanın yolunu yeni okullar açmak, gazeteler çıkarmakta görmüşler; Batı ülkelerine bazı gençleri eğitim görmeleri için göndermişlerdir. Aynı dönemde Batılı tiyatro toplulukları için İstanbul’da tiyatro binaları yapılmış, Batı müziği, dansları, çalgıları aydın çevrelere tanıtılmıştır. Bütün bu etkinliklerin gösterildiği zamanlar Tanzimat edebiyatının hazırlık dönemi olarak belirtilebilir. Bu dönemin genelde 1860’a kadar sürdüğü kabul edilir. Tanzimat Edebiyatı, 1860’ta Agâh Efendi ile Şinasi’nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval gazetesiyle başlar. Bu edebiyatın asıl kurucuları Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’dır. Tanzimat Edebiyatını sanatçıların eserlerini ve sanata yaklaşımlarını dikkate alarak, birinci ve ikinci dönem olmak üzere iki bölümde inceleyebiliriz.

Tüm Eğitimlere Sınırsız Erişim!

Pozitif Hafıza'da yer alan tüm video eğitimlerin tamamına sınırsız erişim için, hemen üye olmalısın.
ÜYE OL